Yılın Uluslararası Genç Bilim İnsanı Doç. Dr. Utku Köse ile Kariyer Röportajı

ISPARTA 17.06.2022 - 13:39, Güncelleme: 17.06.2022 - 13:39
 

Yılın Uluslararası Genç Bilim İnsanı Doç. Dr. Utku Köse ile Kariyer Röportajı

Yılın Uluslararası Genç Bilim İnsanı Doç. Dr. Utku Köse ile Kariyer Röportajı
Lisans öğrenimi sırasında ilgi duymaya başladığı ‘Yapay Zeka’ alanında bugüne kadar yapmış olduğu çalışmalarla uluslararası arenada adından söz ettirmeyi başardı. 2021’de ‘International Conference on Innovative Computing and Communication’ etkinliği kapsamında ‘Yılın Uluslararası Genç Bilim İnsanı’ ödülünün sahibi olarak hem ülkemizi hem de üniversitemizi temsil etmenin gururunu yaşadı. Ona göre başarının birinci kuralı ise ‘Hayatı ıskalamamak’. Kariyer hayatını yapay zeka üzerine yaptığı çalışmalarla şekillendiren Doç. Dr. Utku KÖSE, tercihlerini, sebeplerini ve iş akışını nasıl yönettiğini anlattı. İlk olarak kendinizi biraz tanıtır mısınız? Lisans eğitimimi Gazi Üniversitesi Bilgisayar bölümünde, Yüksek Lisansı Afyon Kocatepe Üniversitesi Bilgisayar Anabilim dalında, Doktoramı da Konya Selçuk Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Anabilim dalında tamamladım. Süleyman Demirel Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümünde Doç. Dr. olarak görev yapmaktayım. Uzmanlık alanım daha çok yapay zekâ. Yapay zekanın çok disiplinli uygulamalarına odaklanıyorum. Son yıllarda biraz daha biyomedikal ve yapay zekâ çalışmalarım var ama bunun öncesinde eğitim tarafında yine veri yığınlarının olduğu farklı mecralarda da yapay zekanın uygulamalarını gerçekleştirdim. Doktoram daha çok zeki optimizasyon ama son yıllarda derin öğrenme tarafına özellikle ‘görüntü işleme’ (image processing) ve bunun yanında sinyal işleme taraflı çalışmalara odaklandım. Bir de yapay zekanın güvenliği, sosyal etkileri yani toplumsal çaptaki uygulamaları, etiği gibi konulara odaklanmış durumdayım. 2000 üzerinde atıf sayım ve 23 civarında H indeksim bulunmaktadır. Bu tabi zamanla değişiyor elbette. Bunun dışında SCI (Science Citation Index) içerisine giren şu an için 30’dan fazla makalem var. Farklı yayın türlerine odaklanmaya da önem gösterdiğimden hepsini sayacak olursak 200 üzerinde çalışmam var diyebilirim. 2021’de “Yılın Uluslararası Genç Bilim İnsanı” birincilik ödülüne layık görüldünüz. Bu ödülün sizin için anlamı ne oldu? Uluslararası çapta böyle bir ödülün sahibi olmak tabii ki gurur verici. Yapay zekâ odaklı çalışmalarım neticesinde bu ödüle layık görüldüm. Güzel bir bilim ve teknoloji alanı seçtiğimi bir kez daha hissettim. Çalışmalarımı da bu yönde devam ettirmem açısından bu ödülün de teşvik edici olduğunu ifade edebilirim. Yani uluslararası çapta ülkemizi, üniversitemizi temsil etme ve bu bağlamda yine bilim ve teknoloji dünyasına, topluma faydalı olma noktasında da çalışmalarımın dikkate değer olduğunu görmek elbette gurur verici diyebilirim. Bu ödülü hangi çalışmalarınız sayesinde elde ettiniz? Yaptığınız bu çalışmalardan kısaca bahseder misiniz? Yani bu tür ödüller genelde kümülatif olarak yaptığınız çalışmalar neticesinde, özellikle Science Citation Index tarafına yaptığımız çalışmalar sonucunda veriliyor. Bununla birlikte etki faktörü yüksek çalışmalarla ilgili oluyor. Yine bununla birlikte kitap çalışmalarım da var. Uluslararası editörlük çapında çalışmalarım da var. Mesela Covid-19 döneminde uluslararası çapta en yüksek katılımlı ve ‘Elsevier Academic Press’ altında yayınlanmış 2 cilde kadar taşmış olan hem medikal hem sosyal hem genel yapay zekâ çözümlerini dikkate aldığımız önemli bir kitap çalışmamız da vardı. Springer yayınevinde, yine IET yayınevinde ve farklı önemli yayınevlerinde kitap çalışmalarımız da oldukça dikkat çekmişti. Bunların hepsini birleştirdiğimizde özellikle biyomedikal tarafla çalışmalarımızı birleştirince bunlar dikkat çekti tabii ki. Uluslararası çapta ve ödül almamda bunlar vesile oldu diyebilirim. Yapay zekâ konusuna yönelik ilginiz nasıl oluştu? Yapay zekâ, lisans eğitimimi aldığım 2004-2008 yıllarında belli bir noktada yükselişini sürdürüyordu. Bu dönemle kıyasladığımızda 2000’li yıllarda olduğu kadar yine üst düzey bir kapsam genişliğine sahip değildi. Ama gittikçe hızlı bir şekilde günden güne popülaritesini sürdürüyordu tabi ki. O zamanlar seçmeli dersler kapsamında yapay zekâ dersleri vardı. Hatta bir dersi aldım ve baktım yapay zekâ özellikle bildiğimiz algoritmaları zeki formata kavuşturma, veri üzerinde daha etkili daha esnek çözümlemeler elde etme çabası, algoritmanın birkaç seviye yukarı taşınması şeklinde çalışmalar var. Tabi bu işin bilim kurgu tarafı da var. Bilim kurgu konularına, eserlerine ilgim oldukça üst düzeyde. Bununla birleşince neticede yapay zeka da önemli bir atılım. Özellikle devrimsel nitelikte araştırmalar olduğunu düşündüm. İlgim buradan başladı. Sonrasında Yüksek Lisansımı da yapay zekâ üzerine yaptım. Zamanla yapay zekanın farklı tekniklerine odaklandım. Bu sefer de yapay zekayı farklı disiplinlere uygulama boyutlarına taşıdım ve yapay zekâ dünyasında bu çalışmalarım bu şekilde artarak sürüyor diyebilirim. Endüstri 4.0'dan sonra şimdi de Toplum 5.0 modeli dillendiriliyor. Bu anlamda Metaverse ile ilgili yapılan araştırmalardan da ilginç sonuçlar çıkıyor. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz? Endüstri 4.0, bundan öncesi endüstri 3.0, 2.0, 1.0 diye gidiyor, orada insanlık tarihi boyunca işte mekanik sistemlerin kurulumu, buharlı makinelerin ortaya konması, otomasyonun bulunması falan derken bizi endüstri 4.0'a getiren yapay zekâ desteğiyle biraz da böyle bir tarihsel süreçten bahsediyoruz ama zamanla bu 3.0, 4.0, 5.0 diye giderken geçişler arasındaki keskinlik de azalıyor. Yani teknolojik atılımlar, teknolojik değişimler tıpkı hızlı geçişlerde olduğu gibi birbirleri içerisinde iç içe geçerek oluşuyor. Yani bir gün ansızın uyandığımız zaman çok daha farklı teknolojik gelişmelerle karşı karşıya kalabiliyoruz. Bunların toplumsal etkileri belki biraz daha zamana yayılabiliyor yoksa teknolojik atılımlar çok hızlı gelişiyor. Örneğin; Metaverse oluşmasında sanal gerçeklik, arttırılmış gerçeklik veya oyun teknolojileri, dijital oyun tarafından düşünecek olursak, çoktan beri olan teknolojiler biraz da toplumsal faaliyetlere, işin e-ticaret boyutu, toplumsal faaliyetlerin her iki tarafında gerçek dünyanın sanal dünyada karşılıklı etki oluşturacağı boyuta taşınmasını metaverse popüler hale getirdi. Yoksa arka plandaki teknoloji çok da yabancı olduğumuz bir şey değil. Mesela Gazi Üniversitesinde blok zincir dersleri veriyorum. Blok zincir yönünde de çalışmalar gerçekleştiriyorum. İşin arka planında güvenliği sağlama noktasında da blok zincir ya da dağıtım ödeme araçları veya tetikleyici akıllı kontratlar da işin içerisine giriyor. Yani sadece gördüğümüz o sanal tasarım boyutunun ötesinde. Arka plandaki dağıtım sistemler de çok kritik hale geliyor ve bunların eşgüdümünü sağlamak da insan kabiliyetinin ötesine geçiyor ve insan kabiliyetinin ötesine geçmek demek de otomatikman bir yardımcıya ihtiyaç durumu doğuruyor. Yapay zekâ bu noktada aslında sıradanlaşmaya başlıyor. Yani sıradanlaşmasının temel sebebi de hayatın her alanında nüfuz etmesi ve olmazsa olmaz bir faktör haline gelmesi. O yüzden metaverse veya farklı yeni atılımları ile endüstri 5.0, 6.0 derken, olayın iyiden iyiye, sanal ve gerçek dünya arasındaki sınırları ortadan kalkması ve çok daha farklı ekonomik sistemlerle yapay zekanın iyice sıradanlaştığı, hayatı belki domine etme noktasına kadar yaklaşabildiği endüstriyel süreçlerden de bahsetmiş oluyoruz. Yani hala 5.0 ve 6.0 direkt şu olacaktır demek bence yanlış olacaktır. 4.0 zaten biraz daha yapay zekâ rüzgarında hissettiriyor ama 0.5 0.6 derken artık gerçek ve sanalın iç içe geçtiği, tam anlamıyla artık entegre olduğu, yapay zekanın çok sıradanlaştığı, her alanda varlığını hissettirdiği, bu yüzden mesleki anlamda da artık yapay zeka mühendisliği uzmanlığı gibi hususların hatta yapay zekanın alt alanlarında zeki optimizasyon mühendisliği, derin öğrenme mühendisliği, veri analitiği süreçlerinde kendi veya veri bilimlerinin de kendi içerisinde alt uzmanlara ayrıldığı bir çağa doğru bizi götürecek gelişmeler bunlar. O yüzden yeni nesil bu teknolojilerle doğarak hazır bir şekilde aslında bu sürece dahil oluyorlar. Biz aslında geçmiş süreçteki tecrübelerimizi veya olabilecekleri biraz da kendi tecrübelerimizden bir ön seziyle veya genel bir vizyonla diyelim, ifade etmeye çalışıyoruz. Onlar çok daha iyi teknolojik atılımlara entegre olarak bu süreci de tabii ki yönlendirenler seviyesine ulaşacaklar, kendilerinden sonraki nesillere belki yine bu yönde mentörlük yapmış olacaklar. Neticede gerçek ve dijital dünyanın entegre olduğu atılımlara hazır olmamız gerekiyor. Yapay zekâ zaten çok sıradan bir hale gelecek. Bence elbette geliştirilmesi, bunun tasarlanması çok kritik önemli. Ama yani herhangi bir teknolojik unsurdan bahsederken onun içerisinde zaten yapay zekanın da olacağını varsayaraktan artık konuşmak gerekiyor. Yapay zekâ artık insan iş birliğinde son derece önemli. Bu yönde de hatta çalışmalar yapıyorum. Yani tamamen bazı şeylerin yapay zekaya devredilmesi değil, bizim angarya gördüğümüz şeylerin yapay zekaya aktarılması, yeri geldiğinde insan ve yapay zekâ entegresi ‘human integrated’ ya da ‘human-ai collaborating’ diyoruz. Bu şekilde çözümlerin de devreye sokulması önemli. Etik güvenlik ve küresel çapta iklim değişikliği gibi hususlara da dikkat etmek önemli. Zaten bunları düşündüğümüzde o iş birliği seviyesine gelmiş olursunuz. Şu anki mevcut çalışmalarınız ve hedefleriniz nelerdir? Biyomedikal tarafta yapay zekâ çalışmalarımı sürdürüyorum. Yine yapay zekanın güvenliği, yapay zekanın etiği -ki bu konuda yine yakın bir zamanda Türkçe şu ana kadarki tek eseri yayınladık.- Bu eserde editörlük yaparak, çok sayıda yapay zeka etiği odaklı konuları bölümleri bir araya getirmiş olduk. Yine yapay zekâ felsefesi, yani yapay zekanın özellikle sosyal ve toplumsal etkileri bağlamında çalışmalarımı sürdürüyorum. Bu yönde de hatta bir kitap çalışmam yakında çıkacak. Yani yapay zekanın güvenliği çok kritik. Bu sağlık alanında da olabilir, iş süreçlerinde ya da insan hayatını etkileyen birçok alanda da olabilir. Toplumsal etkileri keza yine diğer bir yandan önemli. Özellikle yapay zekanın farklı disiplinlerdeki güvenliği, etiği gibi toplumsal etkisi de yüksek boyutta olan konulara doğru da eğilimimi sürdürüyorum. Biyomedikal tarafta yine çalışmalara devam ediyorum. Dediğim gibi biraz daha toplumsal kümülatif çapta küresel çapta herkesi etkileyen yapay zekanın günlük hayata ve spesifik belli alanlara yönelik etik ve güvenlik çalışmaları da yine özellikle gelecek süreçte benim çalışma alanlarım içerisinde yer almış olacak. Akademisyenlik hikayeniz nasıl gelişti? Akademisyenlik düşünen arkadaşlarımız için tavsiyeleriniz ne olur? Ben Meslek Lisesi çıkışlıyım. Meslek Lisesini bilgisayar yazılımı alanında okudum. O dönemde bilgisayar teknolojilerine karşı bir ilgim vardı.  Tabi daha sonra bu ilgim yapay zekaya doğru spesifikleşti. Burada lisans tarafındaki çalışmalarım esnasında özellikle bu işin hani bilim dünyası, teknoloji dünyası, bilim insanları boyutundaki sürdürülebilirliğinin akademisyenlik tarafında olduğunu gördüm. Biraz da eğitim performansım iyiydi. Fakülte birinciliğim var. Ondan öncesinde lisede okul birincisiydim. Biraz da o farklı eğitim kademelerindeki başarılarımı da kullanmayı iyi bildim galiba. Akademisyenliğe adım attım. Araştırma görevlisi oldum. İlk başta Afyon Kocatepe Üniversitesi'nde Araştırma Görevlisi idim. Daha sonra Uşak Üniversitesinde Öğretim Görevlisi oldum. Doktoram bitince Süleyman Demirel Üniversitesine yardımcı doçent veya şimdiki ismiyle Doktor Öğretim Üyesi olarak gelmiş oldum. Yani bu süreçte özellikle belirli spesifik araştırma alanlarını gerek yüksek lisansta gerek doktorada tez konularını seçmek çok kritik. Farklı konulara odaklanıp sonra konu değişikliği ya da odak noktamı farklı seviyelere taşımam çok oldu. Bu konuda halen de yaptığım çalışmalarımda işte şu çalışmaya da odaklansam da şunu da yapsam mı diye biraz dağılma durumu oluyor aslında ama bunu da seviyorum açıkçası. Yani hiçbir zaman içerisinden geçtiğim üzerinde çalıştığım konuları daha sonra kullanmamazlık yapmadım diyeyim. Onlar hep sürekli işime yaradı. Bu konuda tabii performans çok önemli. Gelişmeleri takip etmek çok önemli. Yani akademik kariyerde belli yayınları gerçekleştirerek puan toplamak, belli isteklere veya belli kurallara bağlı kalarak onları gerçekleştirme boyutunda değil; tamamen bilim ve teknoloji dünyasına katkı sağlama noktasında o motivasyonda tutarsanız kendinizi zaten kendi kendine başarı geliyor. Mesela akademik yayınlar çok önemli. Akademik yayınlara özellikle özen gösterdim. 2009 yılında ilk kez akademisyen olarak atandığım dönemde hemen bir ay içerisinde ilk bildirimi sundum. O yıl içerisinde Yunanistan'a gittim. Uluslararası konferans tecrübem de oldu. Konferans bildirileri ile başladım sürece. Makale, bildiri kitap bölümleri, çok çeşitli akademik yayınlarım ve hatta patentim de var, o seviyeye de ulaştırdık durumu. Yani farklı çeşitlilikte akademik yayın ve çıktı üretimine özen gösterdim, yani hepsini dengeli tutmaya çalıştım. Ulusal konferanslara da katıldım. Uluslararası konferanslara da katıldım. Türkçe yayınlarım da var. İngilizce yayınlarım da var. Zamanla uluslararası çapta bu çalışmaları artırdıkça network de oluşturuyorsunuz. Hindistan'dan, Amerika'dan, Avrupa'dan, sağdan soldan; Afrika’dan, Asya’dan, hatta Avustralya'dan birçok arkadaşım var. Yani kendi kendine sonradan getirileri oluyor. Özellikle bu motivasyonu sağlam tutmaya çalıştım. Derslere girdim. Derslere destekte bulundum. Araştırma görevlisi iken tabi ki farklı görev yaptığım kurumlardaki çeşitli görevlere de yardımcı oldum ama bir yandan geniş ölçekte akademik ve bilimsel çalışmamda devam ettim. Yani benim yolum bu şekildeydi. Akademisyen olmayı düşünen veya yolun başlangıcında olan genç arkadaşlarımıza da bu şekilde; yani akademik ve bilimsel bir çalışma sürecini dengeli bir şekilde yürütmelerini özellikle öneririm. Puan odaklı değil, yönergeler odaklı değil, hedeflediğiniz şey bilim ve teknoloji olmalı. Hoşunuza giden konu üzerine çalışmalar yapmalısınız. Proje üretimine geçmeniz gerekir tabi ki en kısa sürede. Bunları yaptığınız zaman gerisi zaten kendi kendine geliyor. Belli bir puan veya belli bir şart için değil yaptığınız şeylerin zaten o şartları sağlayacağını görerekten o motivasyonu sağlam tutaraktan devam edilmesini öneriyorum. Bende bu şekilde yaptım diyebilirim. ‘Başarının bir sırrı da ilgi alanlarınızın peşinden gitmek, öğrenmeye ve araştırmaya çok fazla yatkın olmak’ diyebilir miyiz? Tabi ki, kesinlikle. Bu konuda bildiğiniz gibi en önemli husus akademisyen olmanın en önemli ön şartı araştırmacı, meraklı ve sorgulayıcı olmaktır belki de. Zaten 21. yy.’ın yetenekleri içerisinde bu yeni neslin ihtiyaç duyduğu özellikleri yeterlilikleri arasında bunlar da var. Yani doğrudan sorgulayıcı olmalısınız. Herkeste olabilir mi? Aynı seviyede olmayan olamaz tabi ki ama bunu geliştirmek mümkün elbette, belli bir seviyeye getirmek mümkün. Ekip olmak mümkün, araştırmacılık seviyesini başka ekipteki başka arkadaşlarla başka ekip üyeleri ile destekleyip sinerji oluşturmak mümkün. Yani her türlü çıkış noktası mümkün. Ama en önemlisi sizin de dediğiniz gibi araştırmacı ve meraklı olmak burada önemli anahtar faktör. Yaşadığınız zorluklar karşısında sizi motive eden etkenler neler oldu? Aslında az önce de biraz bahsetmiştiniz ama bu konuda okuyucularımıza tavsiyeleriniz olur mu?  Yani zorluklar her zaman için oluyor. Yaptığınız çalışmalar yanında bir hayat da devam ediyor. Hayatta da zorluklar olabiliyor. Dışarıdaki hayatı çok iyi yaşıyorsunuz ama iş hayatı tarafında çalışma süreçlerinde zorluklar olabiliyor. Üç farklı senaryo mümkün tabi. Bu noktada her iki tarafı da rahat bir şekilde yürütmek çok ender görülen bir durum belki de. Çünkü hayatın kendi içerisinde bir dinamizm var. Değişkenlik var. Karşılaşılan zorlukların üstesinden gelmede aslında biraz da odak noktanızı sabit tutmak önemli. Yani engellerin sizi ulaşmaya çalıştığınız hedef noktasından saptırmasına izin vermemek gerekiyor. Çok zorlandığınız noktalarda bir ara verebilir, işte kafayı boşaltmak diyoruz ya; bunu yapabilirsiniz. Bu tür aralar vermek çok doğal, makine değiliz sonuçta insanlar olarak. Yapay zekâ belki sonradan bu tür şeylerde bize destek olacak elbette ama hiçbir zaman makine değiliz. Hayatımızın kalan noktasına işte bu yüzden tekrardan bir bağlantı kurmak isterim. O yüzden nefes alıp daha sonra zorlukların üstesinden gelebilme noktasında kararlar alma eğer üstesinden gelemiyorsanız da yine sizi yolunuzdan saptırmayacak ara yollara, ara senaryolara geçmek bence her zaman için mümkün. Özellikle bilim dünyasında bu esneklik yeterince var. Bunu kullanabilmek önemli. Eğitim süreçlerinde de benzer şey var. Girişimcilik süreçlerinde de var hatta. Genç arkadaşlar bizim zamanlarımıza göre çok daha iyi noktada. Girişimcilik motivasyonu konusunda iyi durumdalar. Bu yüzden genç nesillerin önünde alternatif senaryolar çok fazla var. Dolayısıyla benim buradaki tavsiyelerim olmadan da aslında genç arkadaşlarımızın bu farkındalığa çoktan ulaşmış durumda olduklarını hissediyorum ama yine de zorluklara karşı esnek olmak ve yoldan sapmamak önemli diyerek toparlamış olayım. Son olarak; Bu röportajımızı okuyacak olan arkadaşlara ne önerirsiniz? Başarıya ulaşmak için nasıl bir yol izlemelerini tavsiye edersiniz? Öncelikli olarak bilgisayar bilimleri ve teknoloji kapsamında düşünecek olursak bazı klişe sözler ifade edilir sıklıkla. Bizim zamanımızda olmadığı kadar şu anda kaynak özellikle web tarafında yine teknoloji tarafında çok fazla. Farklı platformları hedefleyen birçok teknoloji gün ve gün hızlı bir şekilde ortaya çıkıyor. O yüzden kaynak anlamda bilgi ve beceri anlamında önemli bir kaynak yığınına sahipler. Bu yönde fırsat var, özellikle genç arkadaşlarımızın karşısında. Ama tabi bilgiyi yönetmek, bilgiyi anlamlandırmak kendi self-learning dediğimiz kendi kendine öğrenme sürecini iyi yönetebilme problemi bu sefer karşımıza çıkıyor. Mentörlük vs gibi danışmanlık gibi bu yöndeki süreçlerin böyle yönlendirici mekanizmalarında aslında daha fazla ön plana çıkmasının sebebi de bu biraz da. Yani genç arkadaşlara kısaca teknoloji yönündeki gelişmeleri takip etmelerini, bilgisayar bilimleri tarafında yer alan arkadaşlarımızın da özellikle bu yönde kendilerini yapay zekâ boyutunda ve teknolojik araçların geliştirilmesi boyutunda hem yazılımsal hem donanımsal geliştirmelerini öneririm. Farklı alanlardaki bütün arkadaşlarımıza bu gelişmeleri kendi kendilerine öğrenme ve öğretebilme yeterliklerini kazanarak bu gelişmeleri yakından takip etmelerini şiddetle öneriyorum. Çok önemli bir husus mesela ben direk akademik çalışmalarımda belli bir spesifik alana doğru yönlendirmiyorum. Yapay zekanın farklı alanlarla uygulamalarını gerçekleştirmek hoşuma gidiyor aslında ama bu tartışılır tabi ki. Ya belli bir alana yoğunlaşıyorsunuz ister istemez ya da belli bir konuyu tutturup onu farklı alanlara tekabül ettiriyorsunuz. Bu tercih meselesi ama hiçbir zaman mükemmeliyetçi olmamak lazım. Mükemmeliyetçi kişilerle çalışmamalarını tavsiye ederim en başında. Çünkü günümüz teknolojik ilerlemeleri içerisinde hem uluslararası çapta hem de ülkemiz boyutunda kendimizi rekabetçi bir seviyede geliştirmek, çok da mükemmeliyetçi olmadan; hızlı aksiyonlar almakla bağlantılı. Bu yüzden mükemmeli kovalamadan, belli bir dengede çalışsınlar, teknolojik gelişmelerin tadını çıkarsınlar. Tabii ki diğer yandan teknolojinin toplumsal etkileri büyük düzeyde, en basitinden iklim değişikliğinden bahsediyoruz, teknolojinin yoğun kullanımının dezavantajları da var. Planlarında bu tür hususları da gözden kaçırmamalarını özellikle öneriyorum. İşin etiğini, güvenliğini ve küresel çapta iklim değişikliği boyutunu da sürekli dikkate alsınlar ve dediğim gibi, yani çalışma alanlarına odak noktalarını iyi korusunlar. Hayatı ıskalamasınlar, en önemlisi o. Hayatta hiçbir zaman ıskalamamaya gayret gösteriyorum. Yani mükemmeliyetçi olmamak, toplum için faydalı teknolojiler üretmek, gelişmeleri yakından takip etmek ve elbette hayatı ıskalamamak. Bu dördü sandalyenin ayakları gibi. Bu dördünü de yeterli seviyede etkin tutarsak zaten önümüzde kimse duramaz diye düşünüyorum.
Yılın Uluslararası Genç Bilim İnsanı Doç. Dr. Utku Köse ile Kariyer Röportajı

Lisans öğrenimi sırasında ilgi duymaya başladığı ‘Yapay Zeka’ alanında bugüne kadar yapmış olduğu çalışmalarla uluslararası arenada adından söz ettirmeyi başardı. 2021’de ‘International Conference on Innovative Computing and Communication’ etkinliği kapsamında ‘Yılın Uluslararası Genç Bilim İnsanı’ ödülünün sahibi olarak hem ülkemizi hem de üniversitemizi temsil etmenin gururunu yaşadı. Ona göre başarının birinci kuralı ise ‘Hayatı ıskalamamak’. Kariyer hayatını yapay zeka üzerine yaptığı çalışmalarla şekillendiren Doç. Dr. Utku KÖSE, tercihlerini, sebeplerini ve iş akışını nasıl yönettiğini anlattı.

İlk olarak kendinizi biraz tanıtır mısınız?

Lisans eğitimimi Gazi Üniversitesi Bilgisayar bölümünde, Yüksek Lisansı Afyon Kocatepe Üniversitesi Bilgisayar Anabilim dalında, Doktoramı da Konya Selçuk Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Anabilim dalında tamamladım. Süleyman Demirel Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümünde Doç. Dr. olarak görev yapmaktayım. Uzmanlık alanım daha çok yapay zekâ. Yapay zekanın çok disiplinli uygulamalarına odaklanıyorum. Son yıllarda biraz daha biyomedikal ve yapay zekâ çalışmalarım var ama bunun öncesinde eğitim tarafında yine veri yığınlarının olduğu farklı mecralarda da yapay zekanın uygulamalarını gerçekleştirdim. Doktoram daha çok zeki optimizasyon ama son yıllarda derin öğrenme tarafına özellikle ‘görüntü işleme’ (image processing) ve bunun yanında sinyal işleme taraflı çalışmalara odaklandım. Bir de yapay zekanın güvenliği, sosyal etkileri yani toplumsal çaptaki uygulamaları, etiği gibi konulara odaklanmış durumdayım. 2000 üzerinde atıf sayım ve 23 civarında H indeksim bulunmaktadır. Bu tabi zamanla değişiyor elbette. Bunun dışında SCI (Science Citation Index) içerisine giren şu an için 30’dan fazla makalem var. Farklı yayın türlerine odaklanmaya da önem gösterdiğimden hepsini sayacak olursak 200 üzerinde çalışmam var diyebilirim.

2021’de “Yılın Uluslararası Genç Bilim İnsanı” birincilik ödülüne layık görüldünüz. Bu ödülün sizin için anlamı ne oldu?

Uluslararası çapta böyle bir ödülün sahibi olmak tabii ki gurur verici. Yapay zekâ odaklı çalışmalarım neticesinde bu ödüle layık görüldüm. Güzel bir bilim ve teknoloji alanı seçtiğimi bir kez daha hissettim. Çalışmalarımı da bu yönde devam ettirmem açısından bu ödülün de teşvik edici olduğunu ifade edebilirim. Yani uluslararası çapta ülkemizi, üniversitemizi temsil etme ve bu bağlamda yine bilim ve teknoloji dünyasına, topluma faydalı olma noktasında da çalışmalarımın dikkate değer olduğunu görmek elbette gurur verici diyebilirim.

Bu ödülü hangi çalışmalarınız sayesinde elde ettiniz? Yaptığınız bu çalışmalardan kısaca bahseder misiniz?

Yani bu tür ödüller genelde kümülatif olarak yaptığınız çalışmalar neticesinde, özellikle Science Citation Index tarafına yaptığımız çalışmalar sonucunda veriliyor. Bununla birlikte etki faktörü yüksek çalışmalarla ilgili oluyor. Yine bununla birlikte kitap çalışmalarım da var. Uluslararası editörlük çapında çalışmalarım da var. Mesela Covid-19 döneminde uluslararası çapta en yüksek katılımlı ve ‘Elsevier Academic Press’ altında yayınlanmış 2 cilde kadar taşmış olan hem medikal hem sosyal hem genel yapay zekâ çözümlerini dikkate aldığımız önemli bir kitap çalışmamız da vardı. Springer yayınevinde, yine IET yayınevinde ve farklı önemli yayınevlerinde kitap çalışmalarımız da oldukça dikkat çekmişti. Bunların hepsini birleştirdiğimizde özellikle biyomedikal tarafla çalışmalarımızı birleştirince bunlar dikkat çekti tabii ki. Uluslararası çapta ve ödül almamda bunlar vesile oldu diyebilirim.

Yapay zekâ konusuna yönelik ilginiz nasıl oluştu?

Yapay zekâ, lisans eğitimimi aldığım 2004-2008 yıllarında belli bir noktada yükselişini sürdürüyordu. Bu dönemle kıyasladığımızda 2000’li yıllarda olduğu kadar yine üst düzey bir kapsam genişliğine sahip değildi. Ama gittikçe hızlı bir şekilde günden güne popülaritesini sürdürüyordu tabi ki. O zamanlar seçmeli dersler kapsamında yapay zekâ dersleri vardı. Hatta bir dersi aldım ve baktım yapay zekâ özellikle bildiğimiz algoritmaları zeki formata kavuşturma, veri üzerinde daha etkili daha esnek çözümlemeler elde etme çabası, algoritmanın birkaç seviye yukarı taşınması şeklinde çalışmalar var. Tabi bu işin bilim kurgu tarafı da var. Bilim kurgu konularına, eserlerine ilgim oldukça üst düzeyde. Bununla birleşince neticede yapay zeka da önemli bir atılım. Özellikle devrimsel nitelikte araştırmalar olduğunu düşündüm. İlgim buradan başladı. Sonrasında Yüksek Lisansımı da yapay zekâ üzerine yaptım. Zamanla yapay zekanın farklı tekniklerine odaklandım. Bu sefer de yapay zekayı farklı disiplinlere uygulama boyutlarına taşıdım ve yapay zekâ dünyasında bu çalışmalarım bu şekilde artarak sürüyor diyebilirim.

Endüstri 4.0'dan sonra şimdi de Toplum 5.0 modeli dillendiriliyor. Bu anlamda Metaverse ile ilgili yapılan araştırmalardan da ilginç sonuçlar çıkıyor. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Endüstri 4.0, bundan öncesi endüstri 3.0, 2.0, 1.0 diye gidiyor, orada insanlık tarihi boyunca işte mekanik sistemlerin kurulumu, buharlı makinelerin ortaya konması, otomasyonun bulunması falan derken bizi endüstri 4.0'a getiren yapay zekâ desteğiyle biraz da böyle bir tarihsel süreçten bahsediyoruz ama zamanla bu 3.0, 4.0, 5.0 diye giderken geçişler arasındaki keskinlik de azalıyor. Yani teknolojik atılımlar, teknolojik değişimler tıpkı hızlı geçişlerde olduğu gibi birbirleri içerisinde iç içe geçerek oluşuyor. Yani bir gün ansızın uyandığımız zaman çok daha farklı teknolojik gelişmelerle karşı karşıya kalabiliyoruz. Bunların toplumsal etkileri belki biraz daha zamana yayılabiliyor yoksa teknolojik atılımlar çok hızlı gelişiyor. Örneğin; Metaverse oluşmasında sanal gerçeklik, arttırılmış gerçeklik veya oyun teknolojileri, dijital oyun tarafından düşünecek olursak, çoktan beri olan teknolojiler biraz da toplumsal faaliyetlere, işin e-ticaret boyutu, toplumsal faaliyetlerin her iki tarafında gerçek dünyanın sanal dünyada karşılıklı etki oluşturacağı boyuta taşınmasını metaverse popüler hale getirdi. Yoksa arka plandaki teknoloji çok da yabancı olduğumuz bir şey değil. Mesela Gazi Üniversitesinde blok zincir dersleri veriyorum. Blok zincir yönünde de çalışmalar gerçekleştiriyorum. İşin arka planında güvenliği sağlama noktasında da blok zincir ya da dağıtım ödeme araçları veya tetikleyici akıllı kontratlar da işin içerisine giriyor. Yani sadece gördüğümüz o sanal tasarım boyutunun ötesinde. Arka plandaki dağıtım sistemler de çok kritik hale geliyor ve bunların eşgüdümünü sağlamak da insan kabiliyetinin ötesine geçiyor ve insan kabiliyetinin ötesine geçmek demek de otomatikman bir yardımcıya ihtiyaç durumu doğuruyor. Yapay zekâ bu noktada aslında sıradanlaşmaya başlıyor. Yani sıradanlaşmasının temel sebebi de hayatın her alanında nüfuz etmesi ve olmazsa olmaz bir faktör haline gelmesi. O yüzden metaverse veya farklı yeni atılımları ile endüstri 5.0, 6.0 derken, olayın iyiden iyiye, sanal ve gerçek dünya arasındaki sınırları ortadan kalkması ve çok daha farklı ekonomik sistemlerle yapay zekanın iyice sıradanlaştığı, hayatı belki domine etme noktasına kadar yaklaşabildiği endüstriyel süreçlerden de bahsetmiş oluyoruz. Yani hala 5.0 ve 6.0 direkt şu olacaktır demek bence yanlış olacaktır. 4.0 zaten biraz daha yapay zekâ rüzgarında hissettiriyor ama 0.5 0.6 derken artık gerçek ve sanalın iç içe geçtiği, tam anlamıyla artık entegre olduğu, yapay zekanın çok sıradanlaştığı, her alanda varlığını hissettirdiği, bu yüzden mesleki anlamda da artık yapay zeka mühendisliği uzmanlığı gibi hususların hatta yapay zekanın alt alanlarında zeki optimizasyon mühendisliği, derin öğrenme mühendisliği, veri analitiği süreçlerinde kendi veya veri bilimlerinin de kendi içerisinde alt uzmanlara ayrıldığı bir çağa doğru bizi götürecek gelişmeler bunlar. O yüzden yeni nesil bu teknolojilerle doğarak hazır bir şekilde aslında bu sürece dahil oluyorlar. Biz aslında geçmiş süreçteki tecrübelerimizi veya olabilecekleri biraz da kendi tecrübelerimizden bir ön seziyle veya genel bir vizyonla diyelim, ifade etmeye çalışıyoruz. Onlar çok daha iyi teknolojik atılımlara entegre olarak bu süreci de tabii ki yönlendirenler seviyesine ulaşacaklar, kendilerinden sonraki nesillere belki yine bu yönde mentörlük yapmış olacaklar. Neticede gerçek ve dijital dünyanın entegre olduğu atılımlara hazır olmamız gerekiyor. Yapay zekâ zaten çok sıradan bir hale gelecek. Bence elbette geliştirilmesi, bunun tasarlanması çok kritik önemli. Ama yani herhangi bir teknolojik unsurdan bahsederken onun içerisinde zaten yapay zekanın da olacağını varsayaraktan artık konuşmak gerekiyor. Yapay zekâ artık insan iş birliğinde son derece önemli. Bu yönde de hatta çalışmalar yapıyorum. Yani tamamen bazı şeylerin yapay zekaya devredilmesi değil, bizim angarya gördüğümüz şeylerin yapay zekaya aktarılması, yeri geldiğinde insan ve yapay zekâ entegresi ‘human integrated’ ya da ‘human-ai collaborating’ diyoruz. Bu şekilde çözümlerin de devreye sokulması önemli. Etik güvenlik ve küresel çapta iklim değişikliği gibi hususlara da dikkat etmek önemli. Zaten bunları düşündüğümüzde o iş birliği seviyesine gelmiş olursunuz.

Şu anki mevcut çalışmalarınız ve hedefleriniz nelerdir?

Biyomedikal tarafta yapay zekâ çalışmalarımı sürdürüyorum. Yine yapay zekanın güvenliği, yapay zekanın etiği -ki bu konuda yine yakın bir zamanda Türkçe şu ana kadarki tek eseri yayınladık.- Bu eserde editörlük yaparak, çok sayıda yapay zeka etiği odaklı konuları bölümleri bir araya getirmiş olduk. Yine yapay zekâ felsefesi, yani yapay zekanın özellikle sosyal ve toplumsal etkileri bağlamında çalışmalarımı sürdürüyorum. Bu yönde de hatta bir kitap çalışmam yakında çıkacak. Yani yapay zekanın güvenliği çok kritik. Bu sağlık alanında da olabilir, iş süreçlerinde ya da insan hayatını etkileyen birçok alanda da olabilir. Toplumsal etkileri keza yine diğer bir yandan önemli. Özellikle yapay zekanın farklı disiplinlerdeki güvenliği, etiği gibi toplumsal etkisi de yüksek boyutta olan konulara doğru da eğilimimi sürdürüyorum. Biyomedikal tarafta yine çalışmalara devam ediyorum. Dediğim gibi biraz daha toplumsal kümülatif çapta küresel çapta herkesi etkileyen yapay zekanın günlük hayata ve spesifik belli alanlara yönelik etik ve güvenlik çalışmaları da yine özellikle gelecek süreçte benim çalışma alanlarım içerisinde yer almış olacak.

Akademisyenlik hikayeniz nasıl gelişti? Akademisyenlik düşünen arkadaşlarımız için tavsiyeleriniz ne olur?

Ben Meslek Lisesi çıkışlıyım. Meslek Lisesini bilgisayar yazılımı alanında okudum. O dönemde bilgisayar teknolojilerine karşı bir ilgim vardı.  Tabi daha sonra bu ilgim yapay zekaya doğru spesifikleşti. Burada lisans tarafındaki çalışmalarım esnasında özellikle bu işin hani bilim dünyası, teknoloji dünyası, bilim insanları boyutundaki sürdürülebilirliğinin akademisyenlik tarafında olduğunu gördüm. Biraz da eğitim performansım iyiydi. Fakülte birinciliğim var. Ondan öncesinde lisede okul birincisiydim. Biraz da o farklı eğitim kademelerindeki başarılarımı da kullanmayı iyi bildim galiba. Akademisyenliğe adım attım. Araştırma görevlisi oldum. İlk başta Afyon Kocatepe Üniversitesi'nde Araştırma Görevlisi idim. Daha sonra Uşak Üniversitesinde Öğretim Görevlisi oldum. Doktoram bitince Süleyman Demirel Üniversitesine yardımcı doçent veya şimdiki ismiyle Doktor Öğretim Üyesi olarak gelmiş oldum. Yani bu süreçte özellikle belirli spesifik araştırma alanlarını gerek yüksek lisansta gerek doktorada tez konularını seçmek çok kritik. Farklı konulara odaklanıp sonra konu değişikliği ya da odak noktamı farklı seviyelere taşımam çok oldu. Bu konuda halen de yaptığım çalışmalarımda işte şu çalışmaya da odaklansam da şunu da yapsam mı diye biraz dağılma durumu oluyor aslında ama bunu da seviyorum açıkçası. Yani hiçbir zaman içerisinden geçtiğim üzerinde çalıştığım konuları daha sonra kullanmamazlık yapmadım diyeyim. Onlar hep sürekli işime yaradı. Bu konuda tabii performans çok önemli. Gelişmeleri takip etmek çok önemli. Yani akademik kariyerde belli yayınları gerçekleştirerek puan toplamak, belli isteklere veya belli kurallara bağlı kalarak onları gerçekleştirme boyutunda değil; tamamen bilim ve teknoloji dünyasına katkı sağlama noktasında o motivasyonda tutarsanız kendinizi zaten kendi kendine başarı geliyor. Mesela akademik yayınlar çok önemli. Akademik yayınlara özellikle özen gösterdim. 2009 yılında ilk kez akademisyen olarak atandığım dönemde hemen bir ay içerisinde ilk bildirimi sundum. O yıl içerisinde Yunanistan'a gittim. Uluslararası konferans tecrübem de oldu. Konferans bildirileri ile başladım sürece. Makale, bildiri kitap bölümleri, çok çeşitli akademik yayınlarım ve hatta patentim de var, o seviyeye de ulaştırdık durumu. Yani farklı çeşitlilikte akademik yayın ve çıktı üretimine özen gösterdim, yani hepsini dengeli tutmaya çalıştım. Ulusal konferanslara da katıldım. Uluslararası konferanslara da katıldım. Türkçe yayınlarım da var. İngilizce yayınlarım da var. Zamanla uluslararası çapta bu çalışmaları artırdıkça network de oluşturuyorsunuz. Hindistan'dan, Amerika'dan, Avrupa'dan, sağdan soldan; Afrika’dan, Asya’dan, hatta Avustralya'dan birçok arkadaşım var. Yani kendi kendine sonradan getirileri oluyor. Özellikle bu motivasyonu sağlam tutmaya çalıştım. Derslere girdim. Derslere destekte bulundum. Araştırma görevlisi iken tabi ki farklı görev yaptığım kurumlardaki çeşitli görevlere de yardımcı oldum ama bir yandan geniş ölçekte akademik ve bilimsel çalışmamda devam ettim. Yani benim yolum bu şekildeydi. Akademisyen olmayı düşünen veya yolun başlangıcında olan genç arkadaşlarımıza da bu şekilde; yani akademik ve bilimsel bir çalışma sürecini dengeli bir şekilde yürütmelerini özellikle öneririm. Puan odaklı değil, yönergeler odaklı değil, hedeflediğiniz şey bilim ve teknoloji olmalı. Hoşunuza giden konu üzerine çalışmalar yapmalısınız. Proje üretimine geçmeniz gerekir tabi ki en kısa sürede. Bunları yaptığınız zaman gerisi zaten kendi kendine geliyor. Belli bir puan veya belli bir şart için değil yaptığınız şeylerin zaten o şartları sağlayacağını görerekten o motivasyonu sağlam tutaraktan devam edilmesini öneriyorum. Bende bu şekilde yaptım diyebilirim.

‘Başarının bir sırrı da ilgi alanlarınızın peşinden gitmek, öğrenmeye ve araştırmaya çok fazla yatkın olmak’ diyebilir miyiz?

Tabi ki, kesinlikle. Bu konuda bildiğiniz gibi en önemli husus akademisyen olmanın en önemli ön şartı araştırmacı, meraklı ve sorgulayıcı olmaktır belki de. Zaten 21. yy.’ın yetenekleri içerisinde bu yeni neslin ihtiyaç duyduğu özellikleri yeterlilikleri arasında bunlar da var. Yani doğrudan sorgulayıcı olmalısınız. Herkeste olabilir mi? Aynı seviyede olmayan olamaz tabi ki ama bunu geliştirmek mümkün elbette, belli bir seviyeye getirmek mümkün. Ekip olmak mümkün, araştırmacılık seviyesini başka ekipteki başka arkadaşlarla başka ekip üyeleri ile destekleyip sinerji oluşturmak mümkün. Yani her türlü çıkış noktası mümkün. Ama en önemlisi sizin de dediğiniz gibi araştırmacı ve meraklı olmak burada önemli anahtar faktör.

Yaşadığınız zorluklar karşısında sizi motive eden etkenler neler oldu? Aslında az önce de biraz bahsetmiştiniz ama bu konuda okuyucularımıza tavsiyeleriniz olur mu?

 Yani zorluklar her zaman için oluyor. Yaptığınız çalışmalar yanında bir hayat da devam ediyor. Hayatta da zorluklar olabiliyor. Dışarıdaki hayatı çok iyi yaşıyorsunuz ama iş hayatı tarafında çalışma süreçlerinde zorluklar olabiliyor. Üç farklı senaryo mümkün tabi. Bu noktada her iki tarafı da rahat bir şekilde yürütmek çok ender görülen bir durum belki de. Çünkü hayatın kendi içerisinde bir dinamizm var. Değişkenlik var. Karşılaşılan zorlukların üstesinden gelmede aslında biraz da odak noktanızı sabit tutmak önemli. Yani engellerin sizi ulaşmaya çalıştığınız hedef noktasından saptırmasına izin vermemek gerekiyor. Çok zorlandığınız noktalarda bir ara verebilir, işte kafayı boşaltmak diyoruz ya; bunu yapabilirsiniz. Bu tür aralar vermek çok doğal, makine değiliz sonuçta insanlar olarak. Yapay zekâ belki sonradan bu tür şeylerde bize destek olacak elbette ama hiçbir zaman makine değiliz. Hayatımızın kalan noktasına işte bu yüzden tekrardan bir bağlantı kurmak isterim. O yüzden nefes alıp daha sonra zorlukların üstesinden gelebilme noktasında kararlar alma eğer üstesinden gelemiyorsanız da yine sizi yolunuzdan saptırmayacak ara yollara, ara senaryolara geçmek bence her zaman için mümkün. Özellikle bilim dünyasında bu esneklik yeterince var. Bunu kullanabilmek önemli. Eğitim süreçlerinde de benzer şey var. Girişimcilik süreçlerinde de var hatta. Genç arkadaşlar bizim zamanlarımıza göre çok daha iyi noktada. Girişimcilik motivasyonu konusunda iyi durumdalar. Bu yüzden genç nesillerin önünde alternatif senaryolar çok fazla var. Dolayısıyla benim buradaki tavsiyelerim olmadan da aslında genç arkadaşlarımızın bu farkındalığa çoktan ulaşmış durumda olduklarını hissediyorum ama yine de zorluklara karşı esnek olmak ve yoldan sapmamak önemli diyerek toparlamış olayım.

Son olarak; Bu röportajımızı okuyacak olan arkadaşlara ne önerirsiniz? Başarıya ulaşmak için nasıl bir yol izlemelerini tavsiye edersiniz?

Öncelikli olarak bilgisayar bilimleri ve teknoloji kapsamında düşünecek olursak bazı klişe sözler ifade edilir sıklıkla. Bizim zamanımızda olmadığı kadar şu anda kaynak özellikle web tarafında yine teknoloji tarafında çok fazla. Farklı platformları hedefleyen birçok teknoloji gün ve gün hızlı bir şekilde ortaya çıkıyor. O yüzden kaynak anlamda bilgi ve beceri anlamında önemli bir kaynak yığınına sahipler. Bu yönde fırsat var, özellikle genç arkadaşlarımızın karşısında. Ama tabi bilgiyi yönetmek, bilgiyi anlamlandırmak kendi self-learning dediğimiz kendi kendine öğrenme sürecini iyi yönetebilme problemi bu sefer karşımıza çıkıyor. Mentörlük vs gibi danışmanlık gibi bu yöndeki süreçlerin böyle yönlendirici mekanizmalarında aslında daha fazla ön plana çıkmasının sebebi de bu biraz da. Yani genç arkadaşlara kısaca teknoloji yönündeki gelişmeleri takip etmelerini, bilgisayar bilimleri tarafında yer alan arkadaşlarımızın da özellikle bu yönde kendilerini yapay zekâ boyutunda ve teknolojik araçların geliştirilmesi boyutunda hem yazılımsal hem donanımsal geliştirmelerini öneririm. Farklı alanlardaki bütün arkadaşlarımıza bu gelişmeleri kendi kendilerine öğrenme ve öğretebilme yeterliklerini kazanarak bu gelişmeleri yakından takip etmelerini şiddetle öneriyorum. Çok önemli bir husus mesela ben direk akademik çalışmalarımda belli bir spesifik alana doğru yönlendirmiyorum. Yapay zekanın farklı alanlarla uygulamalarını gerçekleştirmek hoşuma gidiyor aslında ama bu tartışılır tabi ki. Ya belli bir alana yoğunlaşıyorsunuz ister istemez ya da belli bir konuyu tutturup onu farklı alanlara tekabül ettiriyorsunuz. Bu tercih meselesi ama hiçbir zaman mükemmeliyetçi olmamak lazım. Mükemmeliyetçi kişilerle çalışmamalarını tavsiye ederim en başında. Çünkü günümüz teknolojik ilerlemeleri içerisinde hem uluslararası çapta hem de ülkemiz boyutunda kendimizi rekabetçi bir seviyede geliştirmek, çok da mükemmeliyetçi olmadan; hızlı aksiyonlar almakla bağlantılı. Bu yüzden mükemmeli kovalamadan, belli bir dengede çalışsınlar, teknolojik gelişmelerin tadını çıkarsınlar. Tabii ki diğer yandan teknolojinin toplumsal etkileri büyük düzeyde, en basitinden iklim değişikliğinden bahsediyoruz, teknolojinin yoğun kullanımının dezavantajları da var. Planlarında bu tür hususları da gözden kaçırmamalarını özellikle öneriyorum. İşin etiğini, güvenliğini ve küresel çapta iklim değişikliği boyutunu da sürekli dikkate alsınlar ve dediğim gibi, yani çalışma alanlarına odak noktalarını iyi korusunlar. Hayatı ıskalamasınlar, en önemlisi o. Hayatta hiçbir zaman ıskalamamaya gayret gösteriyorum. Yani mükemmeliyetçi olmamak, toplum için faydalı teknolojiler üretmek, gelişmeleri yakından takip etmek ve elbette hayatı ıskalamamak. Bu dördü sandalyenin ayakları gibi. Bu dördünü de yeterli seviyede etkin tutarsak zaten önümüzde kimse duramaz diye düşünüyorum.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ispartamhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.